En güzel denizci fıkraları… kaldığımız yerden devam.

Denizin dalgası da “dalgası” da bol olur. Belki de denizciler başlarına gelen felaketleri dramatize etmek yerine esprili bir dille anlatmayı tercih ettiklerinden bu böyle. Başka bir deyişle herkes biraz da işin dalgasında. Şimdi biz de öyle yapıyoruz ve dünyadan derlediğimiz deniz ve denizci fıkralarının ikinci bölümünü paylaşıyoruz.
 
Lüks yolcu gemisindeki, oldukça endişeli bir bayan yolcu kaptana “Afedersiniz kaptan, bu büyüklükteki gemiler sık batar mı?” diye sorar. Kaptan şöyle cevap verir: Hayır, efendim, sadece bir kez!
Berbat bir yarış çıkaran ve tek başına yelken takımının yarışı kaybetmesine sebep olan denizci takım kaptanının yanına gider. “Özür dilerim kaptan! Daha önce hiç bu kadar kötü yarışmamıştım,” der. “Öyle miiii?” der kaptan, “daha önce yarıştın yani?“
-Yelken kulübü mali işlerin başına birisini arıyormuş, doğru mu?
-Evet, arıyorlar.
-Daha geçen hafta birini almamışlar mıydı?
-Evet, zaten onu arıyorlar.
İki eski dost tekneyle balığa çıkmışlar. Hava da epey kötüymüş. Tekne aniden yalpalayınca, birisi aniden öne doğru gitmiş ve takma dişleri ağzından fırlayıp denize düşmüş. Öbürküsü şaka olsun diye kendi takma dişini oltaya takıp onunkini bulmuş gibi yapmış. “Şu işe bak, takma dişini yakaladım. Böyle bir şey milyonda bir olur,” demiş. Adam teşekkür etmiş fakat tabii dişler ağzına oturmamış. O zaman da, “Bunlar benimkiler değil ki!” deyip dişleri suya atmış.
Yelken kulübünün başkanı aynı zamanda kasabanın cenaze levazımatçısıydı.  Kulüpten emekli olduğu gün, onuruna bir akşam yemeği organize edildi. Kadehler kaldırıldı, başkan konuşmaya başladı. Önce içtenlikle tüm üyelere uzun ömürler diledi. Ancak ölümün Allah’ın emri olduğunu hatırlattı ve ecel kapıyı çaldığında, orada geçirdiği mutlu anlara bir teşekkür olarak, kulübün tüm üyelerinin cenazesini para almadan kaldıracağını belirtti. Tam o esnada bir patlama sesi duyuldu. Masanın başında oturan İskoç kendini vurmuştu.
-Kaptan geminin batmasına ne dedi?
-Küfürler dahil mi hariç mi soruyorsun?
-Hariç.
-Valla tek kelime etmedi.
Donanmanın tepesindeki amiralin ofisinde şöyle bir tabela asılıymış:
KURALLAR
1.KURAL: AMİRAL HER ZAMAN HAKLIDIR
2.KURAL: EĞER AMİRAL YANILIRSA, İLK KURAL UYGULANIR.
40 knot şiddetinde fırtınaya yakalanan yat telsizden acil yardım çağrısı yapmış. Sahil koruma teknenin tam konumunu anlamak için sormuş: “Konum bilgisi verin, tamam!” Tekneden cevap gelmiş: “Bir tekstil şirketinde satış direktörüyüm, tamam!”
-Anne, bugün babamla denize çıkabilir miyim?
-Olmaz tatlım, hava çok kötü.
-Ama babam gidiyor.
-Evet ama onun hayat sigortası var.
Amatör denizci yat kulübünün barında efkar dağıtıyordu. Yanındaki arkadaşına dönüp “Bugün kaptan bana ne dese beğenirsin?” dedi. “’Beceriksiz ve sakarsın! Sen tayfanın yüz karasısın!” “Ben olsam hiç kaale almazdım onu,” dedi yanındaki, “bir kere adamın hiçbir konuda kendi fikri yok. Herkes ne diyorsa onu tekrar edip duruyor.”
Amerikalı bir denizci Uzak Doğu seferinden dönmüş. Döndükten birkaç ay sonra da Japonya’daki sevgilisinden bir mektup almış. Mektupta şunlar yazıyormuş: “Jack, sevgilim, sen gideli altı ay oldu, karnımdaki de altı aylık oldu. Şimdi ben ne edeyim? Doğurayım sana bir Harry? Yoksa yapayım harakiri?”
Bir Alman, bir Amerikalı, bir İngiliz amiral önemli bir NATO tatbikatında buluşmuşlar. Sohbet esnasında Alman amiral “Alman askerleri dünyanın en cesur denizcileridir. Şimdi size bunu kanıtlayacağım,” demiş ve bir Alman denizciye seslenmiş: “Schiller! Şimdi sana suya atlamanı, geminin etrafında bir tur atmanı, sonra da gelip bana rapor etmeni emrediyorum.” Deniz er kısa bir süre sonra, üniformasından sular damlayarak gelmiş ve amirale rapor etmiş. “İşte cesaret budur,” demiş Alman amirali.
 
Bunun üzerine Amerikalı amiral, Amerikalı denizcilerden birini çağırmış: “Kowalski! Sana şu direğin tepesine çıkmanı, oradan suya atlamanı, geminin etrafında üç tur attıktan sonra da gelip bana rapor etmeni emrediyorum.” “Emredersiniz, komutanım!” demiş Kowalski. Hemen direğin tepesine tırmanmış, oradan suya atlamış ve on dakika sonra sırılsıklam gelmiş, amirale rapor etmiş: “Görev tamamlanmıştır, komutanım!” “İşte,” demiş Amerikalı amiral, “cesaret budur!”
 
Bunun üzerine İngiliz amiral askerlerinden biri çağırmış, “Hopkins! Şu direğin tepesine çıkmanı, oradan ters saltoyla suya atlamanı, geminin etrafında yirmi tur atıp gelip bana rapor etmeni emrediyorum,” demiş. Denizci amirale bakmış, “Yok daha neler,” demiş, “siz iyice kafayı yediniz!” Bunun üzerine İngiliz amiral yanındakilere dönüp şöyle demiş: “İşte beyler, cesaret budur!”
Navigasyonun olmadığı zamanlarda bir kış günü epey kötü bir havada seyir halinde olan yelkenci kerteriz almakta zorlanıyormuş. Bu esnada hava iyice kararıp ürkütücü bir hal almış, üstüne radarı da bozulmuş. Birden bir balıkçı teknesi görmüş ve iyice yaklaşıp seslenmiş: “Marmaris’e gidiyorum. Doğru rotada mıyım?”  Balıkçı teknesinin kaptanı “Bilmiyorum,” diye cevap vermiş. “Peki, Fethiye ne tarafta?” diye sormuş yelkenci. “Bilmiyorum,” diye cevap vermiş kaptan. Sinirlenen yelkenci kaptana çıkışmış: “Bildiğin bir şey var mı senin?” Kaptandan şöyle bir cevap gelmiş: “Evet var, şahsen kaybolmadığıma eminim.”
Adamın biri, çok zengin birisinin 60 ayaklık yatına davet edilmiş. Fakat tekne sahibinin küçük oğlu güvertede oynarken ayağı kayıp denize düşmüş. Bizim adam hemen suya atlamış. Epey bir süre dalgalarla boğuştuktan sonra kucağında çocukla geri gelmiş. Milyoner, adama minnettar olmuş, “dile benden ne dilersen,” demiş. “Senden tek bir şey istiyorum,” demiş adam, “beni denize iten pisliğin adını!”