En güzel deniz fıkraları

Herkes bilir, denizle şaka olmaz. Ama denizcinin şakası da kahkahası da hiç eksik olmaz. Belki de mizah çözümsüz durumları, zor koşulları, açmazları sevdiği için. Dünya literatüründe hem denizci hem de doğuştan esprili oldukları için İrlandalıların ve Karadenizlilerin yeri ayrıdır. Denize dair mizahta onların sözü geçer. İşte birbirinden güzel örnekler.
 
Lüks bir yolcu gemisinde gösteriler yapan sihirbazın başı gemideki papağanla derttedir. Papağan sihirbazın her numarasını dikkatle izler ve herkesin duyabileceği şekilde, onu ele verecek bir şey söyler. “Ceketinin cebine koydu!” ya da “tavşan şapkanın içinde!” Sihirbaz papağana sinir olur ama elinden bir şey gelmez. Bir gün gemi dev bir buz dağına çarparak denizin dibini boylar. Sihirbaz epey bir mücadele verdikten sonra kurtarma botlarından birisine çıkmayı başarır fakat papağan da aynı bottadır. Sihirbazı gören papağan birkaç dakika boyunca, düşmanca bakışlarla onu süzer. Sonra sessizliğini bozar: Tamam, bulamadım. Gemiyi ne yaptın?
 
 
Oxford-Cambridge kürek yarışını kaybeden takımdan bir genci annesi şu sözlerle teskin eder: "Üzülme canım, sen hepsinden daha hızlı kürek çektin!"
 
 
Geminin güvertesinde bir diyalog:
  • O ses de neydi?
  • Demir attılar.
  • Aman, zaten sallanıp duruyordu!
 
 
Atlantik Okyanus’unu tekneyle geçmek size ne kazandırır?
Karşı kıyıya geçmiş olursunuz. 
Atlantik Okyanus’unu Titanic’le geçmek size ne kazandırır?
Yolu yarılamış olursunuz.
 
 
Temel ve Dursun balığa çıkarlar. Aniden teknenin bir tarafında delik açılır ve içeriye su girmeye başlar. Temel hemen davranır ve ilk deliğin yanına bir delik daha açar.
  • Merak etme, giren su bu delikten çıkar!
  • Bana ne, delik benim tarafta değil ki!
 
 
Mürettebattan bir kişi mazereti nedeniyle son anda yarıştan çekilince ekibin deneyimli şef kaptanı hiç denize çıkmamış bir tanıdığından onun yerine geçmesini ister. Yarış başladıktan kısa bir süre sonra kaptan telaşla deneyimsiz denizciye seslenir:
  • Şu iskotayı bırak!
  • İnan, elimi bile sürmedim!
 
 
Seyir defteri konusunda oldukça hassas olan ve olanı biteni harfiyen kayda geçmeye büyük önem veren kaptan bir akşam birinci zabitin çarşı izninden sarhoş döndüğünü fark eder ve deftere “Birinci zabit gemiye sarhoş geldi!” yazar. Buna kızan birinci zabite de “Valla, gerçek neyse onu yazmak zorundayım!” der. Başka bir gün, seyir defterini tutma görevi birinci zabite geçer. Kaptan çarşıdan dönünce birinci zabit deftere şöyle yazar: “Kaptan gemiye ayık geldi!” Kaptan buna tepki gösterince de şöyle der: “Valla, gerçek neyse onu yazmak zorundayım!”
 
 
Teknede bir diyalog:
  • Daha önce sana ne kadar iyi bir denizci olduğunu söyleyen olmuş muydu?
  • Hayır!
  • E, nerden bu fikre kapıldın o zaman?
 
 
Seçkin bir yat kulübünün bekar üyesi kulüp sekreterine şikâyette bulunur: “Özel etkinliklere eşini getirmek için evli olma kuralı çok saçma. Benim mesela sevgilim var ama tek başıma geliyorum.” Sekreter cevap verir: “Bence sıkıntı yok, seninki üyelerden birinin eşi değil miydi?”
 
 
Yüzme hocasıyla beş metrelik platformdan dalış yapmaya korkan öğrencisi arasında geçen diyalog:
  • Peki, diyelim ki batan bir gemidesin ve denizden beş metre yukardasın. O zaman ne yapardın?
  • Geminin dört metre daha batmasını beklerdim!
 
 
Temel ve Dursun tekne keyfi yaparken aniden gelen dalgayla alabora olurlar. Temel kendini toparlar ve hızla kıyaya yüzer. Kıyaya varınca da hemen tekrar denize döner.  Ne yapmaya çalıştığını soran birisine şöyle cevap verir: Dursun’u kurtarmaya gidiyorum. Önce kendimi kurtarmam lazımdı!
 
 
Mississippi nehrindeki tur teknelerinden birisi belalı akıntıların olduğu bölgeden geçerken feci şekilde sarsılır ve gemideki herkes büyük bir korku yaşar. Neyse ki gemi tehlikeyi atlatır ve yoluna devam eder. Olayın şokunu üzerinden atmaya çalışan yaşlı yolculardan birisi denizcilerden birisine sorar:
  • Bugüne kadar gemiden düşüp de kaybolan oldu mu?
  • Hayır efendim, en geç ertesi günü hepsini bulduk.
 
 
Temel yolcu gemisine kaptan olmuş. Korkunç bir fırtınanın ortasında geminin motoru arıza yapmış, Temel yolculara endişe edecek bir şey olmadığını söylemiş. Aradan 15 dakika geçmeden motor alev almış, yangın çıkmış, Temel yolculara endişe edecek bir şey olmadığını söylemiş. Bir saat geçmemiş ki motor patlamış, alevler geminin her yanını sarmış, Temel yolculara endişe edecek bir şey olmadığını söylemiş. Birazdan gemi yan yatmış ve batmaya başlamış, Temel yolculara “şimdi suya atlayabilirsiniz” demiş.
 
 
Genç denizci yaşlı bir korsanla barda muhabbete dalmış.
  • Tahta bacağının hikâyesi ne?
  • Büyük bir fırtınaya yakalandık, denize düştüm. Tam mürettebat beni çekip alacak, bir köpekbalığı bacağımı kaptı.
  • Vay canına!  Peki, sağ elindeki kanca?
  • Bir barda kavgaya girdim, on tane adam beni tutup elimi kestiler.
  • Vay canına!  Peki ya göz bandının sebebi?
  • Ha o şey ya, gözüme martı pisledi.
  • Gözünü martı pisliğinden mi kaybettin?
  • O gün, kancayı ilk taktığım gündü.
 
 
Akşam yemeği için aşağıya inen kaptan geminin idaresini geçici olarak kamarota bırakır. “Telaşlanma, şu yıldızı görüyorsun ya, ona doğru git yeter!” Aradan bir süre geçer, deneyimsiz kamarot bir şekilde gemiyi rotasından çıkarır, kaptanın bahsettiği yıldızı da gözden kaybeder. Sorunun farkında bile olmadan aşağıya seslenir: Kaptanım, başka bir yıldız söyleyebilir misin? Öbürünü geçtim!
 
 
Kraliyet donanmasına ait bir savaş gemisi Hong Kong civarında seyir halindedir. Birden ileride, çarpışma rotasında çok güçlü bir ışık belirir. Kaptan radyoya uzanarak seslenir:
  • Rotanızı on derece doğuya çevirin!
  • Sizinkini on derece batıya değiştirin!
  • Ben bir donanma kaptanıyım, acilen rotanızı değiştirin, efendim!
  • Ben ikinci sınıf bir denizciyim, acilen rotanızı değiştirin, efendim!
  • Ben bir savaş gemisiyim, denizci! Rotamı değiştirmiyorum!
  • Ben Hong Kong deniz fenerindeyim. Karar sizin, efendim!
 
 
Birinci zabit her sabah kaptanın odasına girip durum raporu verirken, her seferinde kaptanın bir çekmeceyi açtığını, çekmeceden bir kâğıt çıkardığını ve kâğıda şöyle bir göz attıktan sonra çekmeceye geri koyup kilitlediğini fark edermiş. Bu durum merakını cezbetse de kimseye anlatmamış. Artık iyice yaşlanan kaptan bir gün vefat etmiş. Geride bıraktığı eşyalar arasında, kâğıdın olduğu çekmeceyi açan anahtar da varmış. Sonunda merakına yenilen birinci zabit çekmeceyi açmış, kâğıdı çıkarmış ve üzerinde şu cümlenin yazdığını görmüş: SOL TARAF İSKELE, SAĞ TAFAR SANCAK.