Herkes için anlamlı bir yarış: Uluslararası Aquamasters Açık Su Yüzme Şampiyonaları

Kimilerine göre deniz edebiyatının baş yapıtı, kimilerine göre ise dünya edebiyat tarihinin en iyi kitabı. Tüm dünyadaki deniz severlere tutku ve mücadele gücü aşılayan, Ernest Hemingway’e ise Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man and the Sea)’in yazılma hikâyesi de ilginç.
 
Yayımlanır yayımlanmaz edebiyat tarihine geçen Yaşlı Adam ve Deniz’in denizciler için yeri bambaşkadır. Kitabın baş kahramanı Santiago’nun hissettiklerini yüreğinde hissetmeyen, onun mücadelesinin bir benzerini yaşamayan denizci yok gibidir. Kitabın yazılma serüveni yayımından tam 16 yıl önce başlar.
 
Ernest Hemingway, kitabın üzerinde kurulu olduğu ana hikâyeye, ilk kez Esquire dergisinin Nisan 1936 sayısında çıkan Mavi Sularda (On the Blue Water) adlı denemesinde değinir. Ona anlatılanlara göre, Havana açıklarında avlanan yaşlı bir denizci tam iki gün mücadele verdikten sonra dev bir kılıç balığı yakalar. Balık o kadar büyüktür ki tekneye sığmaz. O nedenle denizci balığı teknenin yanına bağlayarak kıyıya çekmeye çalışır. Ancak tam da bu büyük mücadelenin ödülünü almaya hazırlanırken köpekbalıklarının saldırısına uğrar. Arkadaşları onu bulduğunda devasa balıktan geriye pek bir şey kalmamıştır. Yaşlı denizci ise neredeyse aklını yitirmiş durumdadır.
 
 
İşte Hemingway, birisinden dinlediği bu kısacık anekdotu yıllarca zihninde büyütür. 1950 yılında editörüne bir kitap üzerinde çalıştığını ve çok iyi olacağını fısıldar. Hemingway daha önce de pek çok kitabı yazmaya başlamış ama yarıda bırakmıştır. Ama bu kez öyle olmaz. 1952 yılında yayımlanan Yaşlı Adam ve Deniz, Hemingway’in son eseri ve başyapıtı olacaktır.
 
100 sayfalık bu uzun hikâye (novella) hiçbir edebi söz oyununa başvurmadan, son derece yalın bir anlatımla ilerler. Sadece tek bir karakterin etrafında (hatta çoğunlukla zihninde) geliştiği halde okuyucusuna katmanlı bir deneyim yaşatır. Hemingway daha önce dinlediği o kısa anekdotu kat kat örer, derinleştirir ve ortaya basit bir macera romanından çok daha fazlası çıkar.
 
84 gündür avlanamadığı için lanetlenmiş olmakla itham edilen yaşlı balıkçı Santiago aynı anda hem doğaya karşı verilen olağanüstü bir mücadelenin hem de doğaya gösterilen benzersiz bir saygının sembolü olur. Oltasına takılan dev balıkla kurduğu ilişki okuyucuda farklı duygular uyandırır. Santiago balığı asla kendinden aşağı görmez. Ona göre ikisi eşittir. Hem balığın ondan kurtulmak için verdiği mücadeleye saygı duyar hem de güzelliğine hayranlık besler. Balığın acı çekmemesi için çabalarken kendi yaşadığı acıyı bir kenara koyar. Onu öldürmeye çalışırken kendi hayatını kaybetmeyi göze alır.
 
 
Hemingway, günlerce süren bu mücadeleyi kâğıda dökerken balıkçılığın tüm inceliklerini gözler önüne serer, en ince ayrıntıyı bile realistik bir şekilde aktarır. Bir yandan avlanmanın gerçekliği akıp giderken diğer yandan kitap, balıkçının rüyaları ve özlemleriyle katmanlanır. Yalnızlığını kâh kendi kendine, kâh yakaladığı balıkla, kâh yıldızlarla konuşarak dindirmeye çalışan Santiago güç ve kırılganlığın, umut ve hayal kırıklığının buluştuğu noktada kendisini aşar. Kıyıya vardığında elinde hiçbir şey kalmamıştır ama aslında yaşadığı benzersiz deneyim onu başka biri yapmıştır. Sahip olduğumuz her şeyi kaybetsek bile hafızamız ve anılarımız bizimle kalacaktır.
 
Yaşlı Adam ve Deniz’i daha önce okumuş olanlar belki de bu yazıdan sonra bir kez daha o müthiş maceraya dönmek isteyecekler. Henüz okumamış olanlar ise çok şanslılar. Çünkü mükemmelliği tartışmasız bir kitap okumak istediklerinde ne yapacaklarını artık biliyorlar.