Ayhan Sicimoğlu: “İnsan denizde de hayatta da rota değiştirmekten korkmamalı!”

Gastronomi dünyasının aranan isimlerinden birisi… Gerçek bir zeytinyağı aşığı ve üreticisi… İtalya gurusu… Müzisyen ve aynı zamanda denizci. Bu sayımızda, sizi Setur Kuşadası Marina’da bağlı bulunan yelkenlisi Graziella vesilesiyle tanıştığımız Ayhan Sicimoğlu’nun renkli dünyasına doğru bir gezintiye çıkartmak istiyoruz.
 
 
Anıların ve bir şeyi severek yapmanın insan hayatındaki yeri… O anıları yaşarken yenilerini yazmaktan korkmama cesareti… Bir şeye tutkuyla bağlanmanın, o tutkunun götürdüğü yeni maceralara atılırken kendin olmaktan vazgeçmemenin önemi. Ayhan Sicimoğlu ile konuşunca anlıyorsunuz ki, meselenin özü tam da bu noktada toplanıyor: Kendin olmayı öğrenmekte!
 
 
Gözde Nur Keser: Ayhan Bey, her şeyden çok merak ettiğim bir husus var: Denizciliğe olan tutkunuz ne zaman, nasıl başladı?
 
Ayhan Sicimoğlu: Anneannemin Fenerbahçe’de bir köşkü vardı. Yazları annem, anneannem, dayım, yengem ve tüm kuzenlerim bu köşkte toplanırdık. Evin önü de hemen denizin dibiydi zaten. Orada Balıkçı Hasan diye bir tanıdığımızın bayağı küçük bir yelkenli teknesi vardı. O kadar istiyordum ki yelken yapmayı, bir yaz döneminde, sanırım 12 – 13 yaşlarındaydım, korkusuzca, o tekneyle ilk kez denizin tadını aldım.
 
GK: Nasıl oldu peki? Tek başınıza mı çıktınız denize?
 
AS: Balıkçı Hasan abinin teknesine, o yaşların vermiş olduğu cesaretle atladım. Fenerbahçe’den Moda’ya kadar gizlice yelken yaptım. Özgürlüğün verdiği o hissin lezzetini ve denize âşık olduğumu anladığım anlardan biriydi o. Denizin tuzunu, teknenin tozunu yutmayı da ilk o yıllarda öğrendim. Kafa dengi birkaç arkadaşım da benimle gelirdi.
 
GK: Anılarınızı anlatırken o yıllara gittiğinizi yüzünüzden okuyabiliyorum.
 
AS: Çok kıymetli, çocukluk anılarım bunlar. 4-5 sefer korkusuzca bindik o tekneye. 
 
GK: Yelkenlere ve denizlere geri döneceğiz tabii ki. Tekneniz Graziella’nın hikayesini de oldukça merak ediyorum. Ancak merak ettiğim başka bir konu var. Gastronomi sizin
hayatınızda oldukça büyük bir yere sahip, sanıyorum, yelkenden sonraki en büyük tutkunuz mutfak. O nasıl başladı peki?
 
AS: Gastronomi, hayatıma profesyonel olarak ilk kez İtalya’da girdi. Sonra hayatımın en önemli noktalarından birisi haline geldi. Zaten İtalya deyince lezzetli yemekler gelmez mi hemen akla? Ama tüm bunların ötesinde olayın başlangıcı annemle olmuştur. Annem kış aylarında Adana’da yaşayan, yazları İstanbul’a gelen Kayseri asıllı bir ailenin kızıdır. Geniş bir mutfak kültürüyle büyümüştür. Bu beni de çok etkiledi. Yani aslında çocukluktan geliyor bu iyi yemek merakı.
 
GK: O halde, zengin bir mutfak kültürü ile büyümenizin gurme olmanıza epey etkisi olmuş...
 
AS: Annesi iyi aşçı olmayan kişi gurme olamaz zaten. Bu konuda düşüncem çok net!
 
GK: Peki, İtalya’nın rolü ne kadar?
 
AS: Italya’da çok fazla arkadaşım var. Orada özellikle de erkekler arasında mutfak konuşmak oldukça popülerdir. Erkekler yemek hakkında uzun uzun sohbet ederler. Tabii sadece yemek değil, şarap da var işin içinde. İyi yemek yaptıklarını söylemeden de geçemeyeceğim. Bazen öyle olur ki, bir peynir hakkında saatlerce fikir üretirken bulursun kendini. Yahut bir şarap hakkında. Bu sohbetler kendimi geliştirmemi sağladı.
 
GK: Harikaymış! Bizde genellikle kadınlar daha çok yemekten konuşurlar. Teknede de yemek pişiriyor musunuz?
 
AS: Elbette. Hatta çiğ soslu makarna tarifim vardır. Teknede yemek pişirmek dar alanda kısıtlı ekipmanla çalışmayı gerektirdiği için zaman zaman zorlanabiliyoruz. Ancak enfes lezzetler yaratmak tamamen sizin elinizde. İyi malzeme kullanmak, özellikle de iyi bir zeytinyağı kullanmak en temel husus. Bu arada çiğ soslu makarnanın sosunu teknenin pruvasında öğlen güneşinin altında pişirdik.
 
GK: Buna değiyor olmalı.
 
AS: Tabii ki! Yemek tutkum seyirde rota değiştirmeme bile neden oldu. Hiç unutmuyorum, bir defasında arkadaşlarla seyirdeyiz. Carbonara makarna diye tutturdular. Fakat bir malzememiz eksikti. Biz de rota değiştirdik. Baktık aradığımız ürün Midilli’de, kırdık dümeni Midilli’ye. İnsan denizde de hayatta da rota değiştirmekten korkmamalı!
 
GK: Benim anladığım şu: Siz lezzet peşinde koşan bir deniz tutkunusunuz. Tüm bu güzel anılarınıza ev sahipliği yapan Graziella ile nasıl buluştunuz?
 
AS: İtalya’dan getirdiğim tekne. İlk Sardalya adasında gördüm onu. Güzel bir yol arkadaşı kendisi. Tanıştığımızda ismi Graziella değildi. Ancak sen de bilirsin belki, biz denizciler arasında çok fazla efsane döner. Bir efsaneye göre de teknenin ismini değiştirmek uğursuzluk getirir. Ben bu kötü inancı kırmanın bir yolu olduğunu öğrendim. Eğer teknenin ismini değiştirmek istersen, eski ismi mutlaka teknenin içinde bir yere kazımalısın. Graziella yaptık adını ama eski ismini de içeriye kazıdık.
Hatta sana bir bilgi daha vereyim… Normalde tekneler yurt dışında dişil olarak geçer ve çoğunun ismi kadın ismidir. Bunun nedeni de o tekneye bir kadının ruhunu vermek, bereketi temsil ettirmek! Yine efsaneye göre, kadın ruhu denizcileri felaketten korur.
 
GK: İşin ruhu biraz da bu efsanelerden ve inanışlardan geliyor sanki… Peki, şu ana kadar tekneyle gidip de hiç dönmek istemediğiniz bir yer oldu mu?
 
AS: Evet, var öyle yerler: Karayipler’de birkaç ada… Doğası ve dokusuyla öyle şeyler hissettirdi ki bana, sanki bambaşka bir evrendeydim. Ne yalan söyleyeyim, oradan hiç dönmek istemedim.
 
GK: Karayiplere tekneyle gittiğinize göre, kıtalararası bir denizci olduğunuzu söyleyebiliriz…
 
AS: Ben sadece denizi seven, denizde yaşamaktan keyif alan, denizi anlamaya çalışan, huzurunu ve kokusunu içine çekmekten mutluk duyan biriyim.
 
GK: Sizinle konuştuktan sonra daha da iyi anlıyorum ki deniz işi, sevgi işi.
 
AS: Her zaman işin özü sevmek. Sevmeden yapılabilecek iş yoktur.
 
GK: Sevgiyle bağlı olduğunuz denizde zorlandığınız zamanlar da oluyordur, değil mi?
 
AS: Tabii. Özellikle de birkaç fırtına. Kıyıya yüzerek çıkıp, kayalara sarılarak ağladığım maceralarım da var.
 
GK: Bu arada siz anı yaşarken anılarını yazmaktan korkmayan bir denizcisiniz.
 
AS: Tüm mesele de bu, korkarsanız yaşayamazsınız ki! Genç arkadaşlar görüyorum, denize tutkuyla bağlanmışlar. Çok zevk veriyor bu durum bana. Daha çok genç olmalı, onlar da kendi anılarını yazmaktan korkmamalı.
 
GK: Genç denizciler demişken… Onlara tavsiyeniz var mı?
 
AS: Önce anlamak, sonra cesaret etmek ve sevmek! Benim nezdimde önemli olan, öğrenmekten korkmamak. Denizden de korkmayacaksın. Bir kere o tekneye bindiysen, o yelkeni açtıysan, o dalgalarla da boğuşacaksın, o tutkunun peşinden koşacaksın. Rotan da değişebilir, gerçeklerin de, sen de. Ama buna çok takılmayacaksın.
 
GK: Sohbetimiz bitmeden marinamız hakkındaki görüşlerinizi de sormak istiyorum size.
 
AS: Biliyorsun, aslında bir festival için geldim ben Kuşadası’na. Burada bir festival olacak. Sokaklarda dolaşırken tadımlar yapıp şovlar izleyebildiğiniz bir festival. Ben de Graziella ile geldim. Dilek Boğazı’nı geçerken bizi yakalayan ufak bir fırtınadan biraz dayak yiyince, hemen Setur Marinas Kuşadası’na sığındık.
Son zamanlarda pek çok marina gördüm. Bayağı bir gelişti marinacılık. Tabii, hizmet kalitesini ve güler yüzü korumak son derece önemli. Burada bunu başarıyorsunuz. Zaten hemen fark ettim, gördüğüm marinalar içerisinde denizi en temiz olanlardan birisine gelmişim. Doğası da, denizi de gerçekten iç açıcı. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, palamar hizmetiniz ve ön büro ekibiniz çok iyi. Duşlarınız ve lavabolarınız da çok temiz.
 
GK: Teşekkür ederiz. Sohbetimiz bitmeden, deniz tutkunlarına önereceğiniz, sizin de seyir esnasında okumayı sevdiğiniz bir kitap var mı?
 
AS: Empries of the Sea. Yazarı Roger Crowley.
 
GK: Ben de okuyacağım. En önemli soruyu sona sakladım. Deniz size ne ifade ediyor?
 
AS: Cevap çok net: Hürriyet! Ayrıca alan, rüzgar ve koku!
 
 
Söyleşi: Gözde Nur Keser, Setur Marinas Kuşadası Ön Büro Temsilcisi