Murat Erensoy, RYA/MCA YachtMaster Ocean
Kara insanı, özellikle de şehir insanı için hayat, mücadele etmek ve mücadeleyi kazanmak üzerine kurgulanmıştır. Hayatının her anında mücadele etmesini gerektirecek nedenlerle ve kişilerle karşılaşır, bu mücadelelerden ne kadar çoğunu kazanırsa o kadar çok başarılı ve “mutlu” olacağına inanır.
Tüm şehir yaşantısı, kara insanı için böyle kurgulanmıştır.
Pek çoğumuz, bu kurgulanmış dünyanın içine doğarız, mücadelemizi veririz ve çoğunlukla durumu muhakeme edebilme fırsatı bile bulamadan göçüp gideriz.
Denizler ülkesinde ise insanoğlunun kurgulayabileceği, kurallarını koyabileceği, mücadele edip kazanabileceği hiçbir şey yoktur ... Oyunun senaryosunu yazan, bizler için sahneyi kurgulayan ve oyunu yöneten “doğa ana”dır.
Kara insanı, deniz insanına evrilemeden denizlere açılma gafletinde bulunduğunda, aynen karada olduğu gibi, mücadele ederek başarılı ve mutlu olacağını düşünür.
Açık denizde
teknesiyle mücadele eder,
akıntıyla, rüzgârla, fırtınayla mücadele eder,
dalgayla, güneşle, yağmurla mücadele eder,
diğer denizcilerle mücadele eder,
kendisinde, zafiyet gördüğü yanlarıyla mücadele eder,
ve hatta işi topyekün “doğayla mücadele” ye vardırır.
Pek çok yelken kulübünün ve yelken okulunun ilanlarında, yelkenli tekne kullanmanın “mücadele yeteneğini arttırdığı” vurgulanır. Bu ilanlarda kullanılan kelimelerden, ilanı kaleme alanın bir kara insanı olduğunu hemen anlarsınız.
Oysa deniz insanının, mutlu ve başarılı olması için gereken son şey “mücadele etmek”dir. Onun yerine kullanılması gereken terim ise “uyum göstermek”dir.
Denizler ülkesinde
teknene uyum gösterirsin,
rüzgâra, fırtınaya uygun hareket edersin,
dalgaya, güneşe, yağmura uyum sağlarsın,
diğer denizcilere uzlaşmacı ve sevecen yaklaşırsın,
kendi içsel yolculuğunda da kendinle barışır “doğaya uyum” sağlarsın.
Denizler ülkesinde, başarının ve mutluluğun sırrı buradadır.
“Uyum sağlamak” dedik. Peki bunu nasıl yapacağız?
Denizler ülkesine uyum sağlamak için iki temel kavramı öne çıkarmamız ve denizciliğimizi bu iki kavram üzerine inşa etmemiz gerekiyor:
· Öngörü
· Ön hazırlık
Bu konuda, neden/sonuç ilişkisini tam olarak anlayabilmemiz için, mantıksal zinciri tersten yani sondan başa doğru kurmak istiyorum.
İçine düştüğümüz badireyi atlatabilmemiz için, önceden bu duruma hazırlanmış, gerekli bilgiyi ve teçhizatı hazır etmiş olmamız gerekiyor. Buna “ön hazırlık” diyoruz.
Bir konuda ön hazırlığımızın olabilmesi için o konuda öngörülerimizin olmasına ihtiyaç duyuyoruz. Öngörüde bulunamadığımız durumlara karşı ön hazırlığımızın da tam olabilmesi mümkün değil.
Bir konuda öngörüde bulunabilmek için ise o konu hakkında yeterli bilgimizin olması gerekir. Bu noktada maalesef “bilgi sahibi olmak”, sıklıkla “fikir sahibi olmak” ile karıştırılmaktadır.
İnsanlar, duydukları birkaç cümle, gördükleri bir resim, yaşadıkları kısa bir deneyim sonucunda fikir sahibi olurlar. Bu sıklıkla, “tamam, öğrendim” ya da “ben bu konuyu biliyorum” yanılgısına neden olur.
“Öğrenmek” ancak doğru bilgiye, yeterli detayda ve yeterli süreyle maruz kaldığınızda mümkün olabilir. Doğru ve yeterli bilgi, içine gireceğimiz durumu analiz edebilmemizi ve durumu öngörebilmemizi sağlar. Bu öngörülerimiz doğrultusunda, gireceğimiz badirelere önceden hazırlanma fırsatımız olur. Bu ön hazırlıklarımız da, denizde daha sakin, kaygılardan arınmış, huzurlu bir hayat sürmemizi sağlar.
Tabi ki ufak tefek sorunlar her zaman olacaktır ama, “bilgi-öngörü-ön hazırlık” zincirini bozmadığımız sürece, yaşayacağımız sorunların üstesinden gelmemiz de kolay olacaktır.
Aklın ve bilimin ışığında ilerleyen toplumların, eğitim sistemlerini zincirin ilk halkası olarak değerlendirmeleri tamamen bu nedenledir.