Yatçılığın yazılı olmayan kuralları

Herkesin her şeye dertlendiği ama çok az şeyi gerçekten dert edindiği ülkemizde Emir Kunt yıllardır denizlerimizin ve kıyılarımızın derdine tercüman olmaya çalışıyor. Yıllarını tekne hayatına vermiş birisi olarak değişimi, dönüşümü ondan iyi gözleyen ve kaleme alan fazla kişi yok. Doğaya verilen zararın, yapılan yanlışların ve talanın temelinde bir âdâb sorunu olduğunu düşünüyor, böyle durumları hicvetmekten, herkesin çok iyi bildiği kuralları tatlı sert üslubuyla hatırlatmaktan imtina etmiyor. Emir Kunt’un bugüne kadar yazdığı kitaplardan süzdüğümüz dersleri bir araya getirdik.
 
 
  •  Doğayı korumanın yolu, birbirine saygılı bir şekilde yaklaşmanın yolu, adaleti sağlamanın yolu, ülkemizin geleceğini korumanın yolu tekne alıp denize çıkınca değişmiyor.
  • Acil bir durum yokken başka tekneden bir şey istenmez. Denizde birbirine yardım esastır. Ama acil ve zor zamanlarda!
  • Eğer dar bir yere, başka teknelerin arasına kıçtan kara yapmaya çalışıyorsanız ve yan teknedeki herkes ayağa kalkıp sizin yanaşmanızı seyrediyorsa bunun tercümesi “yuh!”dur. Eğer çok seviyorsanız orayı alargada bekleyip, diğer tekne çıkınca girmelisiniz.
  •  Herkes Windy programını, Poseidon deniz tahmin sitesini öğrendi ama gördükleri hava istedikleri gibi olmazsa “koyu yeşilde geçer miyiz”, “açık turuncuda zorlasak gider miyiz” gibi insanı çileden çıkaracak baskılar uyguluyorlar. Kime? Bana. Ben kimim? Onlar gibi o programa bakan ve katiyen gidilmemesi gerektiğini, fırtınalı havaların zorlanıp üstüne gidilmeyeceğini söyleyen kişiyim.
  • Teknedaşlık denizi bir, rotası bir, kafası bir dostluktur. Sizin teknenize geldiğinde, kendi teknesindeymiş gibi hissedip öyle davranabilen kişilerdir.
  • Teknedaşınızı hiçbir zaman rakip görmemeli ama rekabeti de elden bırakmamalısınız.
  • Günümüzde teknelerin lüksleşmesi ve karmaşıklaşması sebebiyle “yatçılık kültürü”nü almış kaptanlara daha fazla ihtiyaç var. Mesela, tekne denize indikten sonra, teknenin sahibi teknede olsun olmasın kaptan her sabah aynı disiplinle uyanmalı ve planlama yapmalıdır. Çok çaresiz kalmadıkça olumsuzlukları tekne sahibine hissettirmemeli, yanındakileri bir misafir tadında ağırlayıp hoş bir tatil ortamı yaratmalıdır.
  • Teknekonducuların en büyük övünç kaynakları, yazlık ev almamış olmalarıdır. Ama kendileri, şamandıralarını veya demir attıkları yeri kaptırma korkusuyla yerlerini bir milim değiştirmezler. Sevgili yatçılar ve onların çok kıymetli kaptanları… Teknekonducu gibi koylara çöktüğünüz zaman diğer teknelerin oralardan istifade etmesine mani oluyor ayrıca doğanın dengesini bozuyorsunuz.
  • Dürbünle yan tekneyi rontlamak, ayakkabılarını çıkarmadan tekneye girmek kadar ayıp bir konudur ve yapılmaması, tekneciliğin yazılı olmayan kurallarındandır.
  • Denizde sizi taciz eden drone’lardan korunmanın en iyi yolu yeşil erik fırlatmaktır. Sert bir cisim atsak, yazık, kırılabilir, ne de olsa pahalı aletler. Fakat yeşil erik boyutu, darbe emdirici ve caydırıcı özelliğiyle idealdir.
  • Yanaşırken, palamara giden gemicinize yaylada kayınçosuna çığıran çoban gibi bağırmayınız. Bi’ zahmet el telsizini kullanınız.
  • Kano, rüzgâr sörfü, yelken, wakeboard, su kayağı çocuğunuzun başkasının kendi canına ya da başkasının canına kast etme olasılığı en düşük faaliyetlerdir. Denizle mücadele etmeyi öğrenme ve özgüven kazanımı için yelken en faydalı uğraştır.
 
İşin özeti, denize çıktığımız zaman, yüzüne baktığımızda ondan bir şeyler öğrenebilme ihtimaliyle heyecanlandığımız insanları arıyor gözlerimiz. Yüzüne baktığımız zaman tecrübelerini, denizciliğini, hatta yaşadığı fırtınaları bile görebildiğimiz o denizcilik mührü olan gözleri arıyoruz bugün. O derin gözlere bakan güzel insanları… Gerçek denizcileri… teknecileri!
 
Fotoğraflar: Emir Kunt Arşivi