Bu gemiyi hep birlikte yüzdüreceğiz!

Sadun Boro'nun, eşi Oda ve kedisi Miço'yla birlikte seyahatlerinde en büyük yardımcısı, onun muhteşem yolculuklarının, öncü düşüncelerinin, sınır tanımayan hayallerinin yaşayan tanığı Kısmet Deniz Polat, babasının mirasını gelecek nesillere ulaştırmak için çalışmaya devam ediyor. Bu yazısında Sadun Boro'nun eserlerini bizim için yeniden okuyor, seyahatlerinin görkemi arkasında gözlerden kaçan yazarlığının ve güçlü cümlelerinin izini sürüyor.
 
Kısmet Deniz Polat
 
Dünya seyahatini gerçekleştirerek Sadun Boro, denizle ilgili ilgisiz birçok kişi için ilham veren, hayal kurmaya iten ve en önemlisi onu gerçekleştirecek cesareti veren bir kahraman oldu. Eşi Oda ve kedileri Miço, daha sonra aralarına katılan ben Deniz ile birlikte Kısmet yelkenlisinde, denizlerde yaşayan fantastik bir aile idik. Ben o hayatın içine doğmuştum, normalim buydu.
 
 
Kısmet’i müzeye, Miço’yu, anne ve babamı ebediyete uğurladıktan sonra bu yaşamın tek şahidi ben kalmıştım. Onu tüm özgünlüğü ile korumak görevim. Bu görev için Sadun Boro, öngörüsü ile bize hayatı kadar olağanüstü hediyeler bırakmıştı. Yazıları ve kitapları onu capcanlı önümüzdeki bin yıllara taşıyacak. Ümidim o ki değeri bilinecek, anlaşılacak ve vasiyetine sahip çıkılacak. Bu yazıda sizinle üzerinde durulmamış çok önemli bir yönü, “yazarlığı" ile ilgili sohbet etmek istiyorum.
 
 
Sadun Boro ilk açık deniz yolculuğuna çıktığı 1952 yılında, henüz 23 yaşındadır. Caddebostan’dan tanıdığı Dayıbey lakaplı Ali Rıza Seyfi Bey’in zorlaması ve rehberliğinde bu yolculuğu Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilir. Dayıbey ona yazı yazmanın inceliklerini aktarmakla kalmaz, Sadun Boro’nun yazarlık serüvenini de başlatır. Bu deneyim ileride eşi Oda ile yapacakları dünya seyahatini Türkiye ile paylaşabilmesinin de önünü açacaktır. Bir Hayalin Peşinde, 1952’de Bir Atlantik Serüveni kitabında delikanlı bir geziyi espirili ve heyecanlı bir sille aktarırken aynı zamanda Dayıbey’e vefa borcunu öder ve onu etkileyen önemli denizcilerle kitaplarını tanıtır.
 
Kanımca yazarken dikkat ettiği unsurların başında özendirmek gelir. Duyguları betimlemedeki ustalığı, okuyanı içine çekip maceranın parçası gibi hissetmesini sağlar. Bir diğer özelliği, gerçekliğe, somuta bağlılığıdır. Titizlikle, her gün bilgileri seyir defterinde kayda geçirirdi. Bir gün içerisinde, rüzgar nereden kaç kuvvetiyle esmiş, dalgalar, derinlik, hava durumu, basınç düşmekte mi çıkmakta mı, balık tutuldu mu, vardiyalar, fenerler… o gün gerçekleşen her şey not edilirdi.
 
Açık denizde bir yelkenlide insan sadece rüzgarın ve dalgaların sesi arasındadır, konuşmak bile bir zorlama gibi gelir. Tekne sürekli hareket ettiğinden, siz de onunla birlikte bu muhteşem varlığa uyumlanırsınız. Eğer tekneniz Kısmet gibi ahşap bir tekne ise balina sesini anımsatan, gacırtı, inleme, titreme, şıkırtı benzeri sesler duyulur, denizle rüzgara verdiği tepkilerin bir çeşit dili olur. Siz uyurken bile o dili dinler, etrafınızda olan biteni okursunuz. O yüzdendir ki böyle küçük ahşap tekneler anne rahmine benzetilir. Uçsuz bucaksız okyanusun ortasında ama anne rahminde gibi sarmalayan güven duygusu. Böylece tüm çevrenizi bedeninizle takip edebilme özelliğiniz gelişir. Bu deneyim insanı şair yapabilir. Nitekim Sadun Boro’yu edebiyatımızdaki en başarılı doğa betimleyicilerinden biri yaptığı kesin. Onun betimlemelerinde doğa insanlaşır ve insancaya tercüme olur. Betimlemeleri ile modern insanı yalnızlığından alır ve doğayla hemhal ediverir. İşte Yeni Dünya’ya Fora Yelken - Kısmet’in Atlantik ve Amerika Seyahati kitabından bir bölüm:
 
            Ertesi gün ticaret rüzgarlarının gönlü oldu, gündoğusu poyrazdan esmeye başladı. Kısmet de miskinliği bırakıp bodoslamasının iki yanında beyaz köpükten pos bıyığı, gene güneşin ardından koşmaya başladı. S.76
 
Aynı kitaptan başka bir bölüm:
 
          Üstümüzde bir mavi kubbe, altında uçsuz bucaksız bir mavi dünya. İçinde yaşadığımız toplumun kuralları yerine Doğa’nın hükmettiği bu küçük dünyamız içinde, ne kadar asude ve mutlu bir yaşantımız var………Dünyanın kötülüklerini unutup, her şey toz pembe, daha doğrusu toz mavi gözükmeye başlıyor… S. 98
 
 
Denizlerin bir diğer önemi, dünyanın dörtte üçünü kaplıyor olmaları. Denizden bakınca yapay sınırların, ülkelerin, bayrakların, kısacası insana ait olan her şeyin toplumların varlıklarını sürdürebilme çabaları olduğunu anlarsınız. Tıpkı hücre çeperine toslamak gibi, bazı limanlar sizi hoş karşılamaz, çoğu ise merakla kucaklar. Sadun Boro neredeyse bir etnograf, bir antropolog gibi bize ziyaret edilen yerler ve insanlarına dair önemli gözlem ve bilgiler aktarır. O tarihe, o güne ait tespitlerdir bunlar. Dünya değişmiştir ve kitapları bunun çok değerli şahididir. Zaman makinesi gibi sizi o güne ışınlar. Böylece uçsuz bucaksız denizler ülkesinde çeşit çeşit milletten insan bir araya gelir. Tekneler, ihtiyaçlar, gidilecek yerlere ait bilgiler, danışılacak, paylaşacak o kadar çok şeyi vardır ki!
 
Denizlere ait olmak hem insanın kendi kültürünü, Türk olmanın anlamını kavramasını sağlar hem de "denizlere boyun eğmişler birliğine" dahil eder. Bu akışkan hal denizcileri meşakkatli hayata dayanaklı kılar, sevdiklerinden uzaktayken bile onlara yakın tutar, yanlarındayken uzaklara yelken açtırır.
 
Pupa Yelken, Türkiye’yi derinden etkileyen dünya seyahatinin kitabıdır. Haldun Simavi'nin desteği, Necati Zincirkıran’ın medya yönetiminde milyonlara ulaşır. 1965-68 yılları arasında Hürriyet Gazetesi’nde tefrika edilir ve döndüklerinde, benim doğumum sırasında, babam kitabı da yayımlar. Böyle bir seyahatin gazete aracılığıyla tüm Türkiye ile paylaşılması, medya tarihimizde incelenmesi, örnek alınması gereken bir vakadır.
 
 
Gelelim çok bilinmeyen ikinci seyahatin öyküsüne, Kısmet’in Atlantik ve Amerika yolculuğuna. Bu yolculuğu anlattığı Yeni Dünya’ya Fora Yelken kitabı diğerlerinden farklıdır. Çünkü Oda ve Sadun Boro’nun odağında bir çocuk vardır. Sekiz yaşında başladığım bu geziyi bitirdiğimizde on yaşındaydım. Hiçbir iletişim teknolojisinin olmadığı, sekstantla navigasyon yapılan, Amerika’dayken mecburen alınan ikinci el telsiz haricinde her şeyin manuel olduğu bir tekne ile gerçekleştirilmiştir bu yolculuk. Bugün dijital bir hayat yaşıyoruz, oysa bu seyahat analog dünyanın son deniz yolculuklarından biridir. 1977-79 tarihleri arasında yaşadığım iki yıl okul tatili hâlâ bir film gibi, en ince ayrıntısına kadar aklımda.
 
Bu yazımda değinmek istediğim son kitap Kısmet’in Dümen Suyunda. Zira önümüzde dağ gibi duran Vira Demir, Türkiye Kıyıları Seyir Rehberi’ni henüz yenileyerek basamadık, üzerinde çalışmaktayız. O kitap başlı başına bir yazıyı hak edecek bir çalışmadır. Kısmet’in Dümen Suyunda, Karadeniz ve Akdeniz Sahillerini, Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde anlatır. Bu bir seyir rehberi olmamakla birlikte aslında gezmek isteyen herkese yeterli bilgiyi de sağlar. Yaz aylarında Bodrum’dan yola çıkarak gerçekleştirilen farklı seyahatlerin bir bileşkesidir. İyon Denizi, Kuzey ve Güney Ege Adaları ve Adriyatik gezilerinin anılarını içerir. Denizci olmayanlar için bile ilham verici gezi anılarıdır. Üstelik kendi sularımızı ve komşu denizleri anlattığı için oralara rahatlıkla ulaşılabilir. Okyanus gezileri herkesi cezbetmeyebilir ama yakındaki güzelliklere biraz gayretle herkes uzanabilir.
 
Günümüzde hepimiz turistiz, büyük bir endüstrinin açtığı yollardan akıyoruz, deneyimlerimize başkaları karar veriyor. Oysa gezgin olmak, kendi patikalarınızı açarak daha zengin ve geliştirici deneyimler yaşamanızı sağlar. Sadun Boro kitaplarının her biri farklı dünyalara açılan kapılardır. Güzel Türkçesiyle kendi dilimizde seyahat edebilmenin keyfi, kültürümüzden açılan engin ufuklardır. Sadun Boro’nun Vira Demir kitabından denizkızı ile ilgili temennisiyle yazımı bitiriyorum:
Rüzgarınız kolayına, pruvanız neta, neşeniz daim olsun!
 
Fotoğraflar: Kısmet Deniz Polat arşivi