“Acemiyim ben, acemi!”

Denizle ilişkim çocukluğumla kurduğum bağın bir parçası. Beni küçükken plajlarda yüzmeye, sonra açık deniz yarışlarına iten sonunda amatör denizci yapan bu bağ hayata dair acemilikleri aşmamı da sağladı.

Simge Yüksel

Deniz, kimi insanlar için sadece tatillerde gidilen bir kaçış noktasıyken, kimileri içinse bir yaşam biçimidir. Benim için deniz, çocukluğumdan beri vazgeçilmez bir tutku oldu.

Kumburgaz’daki yazlığımız, benim için sadece bir ev değil, denizle olan bağımın başladığı yerdi. Okulların kapanmasıyla birlikte soluğu orada alır, kahvaltı eder etmez kendimi denize atardım. Suya girerken hissettiğim o serinlik ve hafiflik, çocukluğumun en güzel anılarından biri olarak hafızama kazındı. Saatlerce denizde yüzüp dalgalarla oynarken zamanın nasıl geçtiğini anlamazdım. Parmaklarım buruş buruş olana kadar sudan çıkmaz, sadece akşam olup güneş batmaya başladığında eve dönmeye razı olurdum.

 

 

Kış aylarında ise suya olan özlemim hiç bitmedi. Hatta evde sular kesildiğinde bile huzursuz olur, sudan mahrum kalmanın getirdiği rahatsızlığı hissederdim. Yüzme kurslarına katılarak suyun içinde olmaya devam ettim. Fakat deniz, sonsuzluğuyla, tuzlu suyuyla ve özgürlüğüyle bambaşkaydı, havuz hiçbir zaman onun yerini tutamadı. Suya olan bu bağlılığım zamanla beni daha büyük maceralara sürükledi.

İkizlerimin doğumundan sonra kendimi yeniden keşfetmek için açık su yüzme yarışlarına katılmaya başladım. Açık sularda yüzmek, havuzda yüzmekten çok farklıydı. Dalgalara karşı yüzmek, suyun akıntısını hissetmek, doğanın bir parçası olmak müthiş bir duyguydu. Yarışlara katıldıkça bu tutkumu daha çok keşfettim. Ne kadar uzun süre denizin içinde kalırsam, kendimi o kadar şanslı hissediyordum. İki, üç saat süren yarışlardan sonra bile tekrar denize girmek istiyordum.

Açık su yüzme yarışları sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da insanı zorlayan ve geliştiren bir deneyimdir. Saatlerce süren yüzme sürecinde odaklanmak, nefesini kontrol etmek ve doğanın sunduğu şartlara uyum sağlamak gerekir. Bu yarışlar sayesinde sabrı, dayanıklılığı ve kararlılığı daha derinden öğrenme fırsatı buldum. Sadece fiziksel gücün değil, zihinsel gücün de önemli olduğu bu yarışlar benim için büyük bir tutkuya dönüştü.

 

 

Pandemi zamanı çıktığım bir tatilde, hayatımı değiştiren bir kişiyle tanıştım: Ayşe Kaptan (Ayşe Aran). Onunla yaptığım sohbetler ve birlikte denize açılmamız, beni amatör denizciliğe, yelken kullanmaya teşvik etti. O zamana kadar deniz benim için sadece yüzmek anlamına geliyordu. Fakat yelkenle birlikte denizle bambaşka bir bağ kurabileceğimi fark ettim ve denizci olmaya karar verdim.

2022 yılında yelkenli tekne hayatına başladım. Babam ve kardeşimin de benimle paylaştıkları o yelken aşkı, bizi 49 feet’lik bir yelkenli almaya yöneltti. Yelkene ilk adımımı atmadan önce pek çok kişi bana bunun hiç de kolay olmayacağını söyledi. Bu nedenle İstanbul ve Göcek’te eğitimler aldım. Bütün gece iskeleye yanaşmayı, rüzgara göre nasıl seyir yapmam gerektiğini düşünüyordum. En kolay iskeleye yanaşmak bile kabus gibiydi.

İlk misafirlerim bu gelişimimi en iyi gözlemleyenler oldu. Çok sevdiğim dostlarım Esin ve Belin ile yaptığımız bir seyahatte, yanaşacağımız iskeleye uzaktan sesleniyor, acemi olduğumuzu uzaktan haykırıyordum. “Acemiyim ben, acemiii!” Böylece herkes işini gücünü bırakıyor, iskeleye koşuyordu.

Evet, hatalar yaptım ama denizin üstünde mil yaptıkça tecrübemin arttığını ve doğru kararlar alabildiğimi gördüm.

 

 

Ben Karadenizli bir ailede büyüdüm. Babam, kız kardeşimi ve beni her zaman güçlü olmamız için destekledi. Annemin bir kadın olarak bana öğrettiği en önemli şey, pek çok insanın “yapamazsın” dediği şeyleri başararak sınırlarımı aşmaktı. Fakat denizde geçirdiğim sürede gördüm ki, denizcilik erkek egemen bir alan. Kadınların bu konuda daha çekingen olduğunu fark ettim. Oysa benim hayat felsefemde deniz, kadınlarla özdeşleşmiştir.

Denizde olmak, insana birçok değer kazandırıyor. Benim için yelken, sadece bir spor değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi oldu. Doğayla uyum içinde olmayı, rüzgârın yönünü okumayı, dalgalara karşı hareket etmeyi, en önemlisi de sabırlı olmayı öğrendim. Az ile yetinmeyi, sürdürülebilirliği, saygı duymayı, sabrı ve gerektiğinde yardım istemeyi, yardım etmeyi öğrendim. Teknolojiden uzak, sadece rüzgârın ve suyun sesiyle yol alırken özgürlüğün ve huzurun kıymetini öğrendim.

Denizde olmak aynı zamanda sorumluluk almayı ve doğaya karşı duyarlı olmayı gerektiriyor. Çocukluğumdan beri denize duyduğum sevgi ve bağlılık, hayatımın her aşamasında bana yol gösterdi. Yüzme kurslarıyla başlayan maceram, açık su yarışlarıyla büyüdü, ardından yelkenle daha da gelişti. Her yeni deneyim, denizle olan bağımı daha da güçlendirdi. Şimdi tek dileğim, daha çok kadın denizciyle karşılaşmak ve hep birlikte “yapılamaz” denen ne varsa tek tek üstesinden gelmek.