Yalova’nın çılgın misafirleri

Hepimiz Halikarnas Balıkçısı’nı birbirinden güzel kitapları ve kitaplarında anlatmaya doyamadığı deniz tutkusuyla tanırız. Fakat Balıkçı’nın gerçek bir botanikçi olduğu, kitapları dışında doğaya da önemli eserler bıraktığı pek bilinmez.

 

Halikarnas Balıkçısı’nın çocukluğunda, Büyükada’daki aile köşkünde başlayan bahçe merakı, yıllar sonra, bir yazısı nedeniyle sürgüne gönderildiği Bodrum’da yeniden canlanır. 1925 yılında, başında jandarma, önce at sırtında, sonra kendi deyimiyle “çaltaban” yürüyerek vardığı Bodrum’a aşık olur fakat bir şeyin eksik olduğunu fark eder. Bodrum gerçekten de ağaçsız ve epey çıplak bir coğrafyadır. Balıkçı defterine şu cümleyi yazar: “Bodrum kıyıda kumların üstünde uyuyan çıplak bir kadın gibiydi.”

O zaman karar verir, Bodrum’un olağanüstü mavisine yeşilin her tonunu katacaktır.

 

 

Cezasının son bölümünü tamamlamak için İstanbul’a geldiğinde vaktinin çoğunu bu konuya ayırır. Yabancı dilde yazılmış kaynaklardan yararlanarak bölgenin iklimine uygun bitkileri belirler. İstanbul’dan, Büyükada’dan tohumlar toplar. Bir keresinde, Troçki’nin oturduğu evin bahçesinde bir sakallı palmiye görünce ağaca tırmanır. Tohumları ceplerine doldururken yakalanır, zor kurtulur. Doğaya bağlılığı o kadar güçlü, heyecanı o kadar büyüktür ki, cezası sürerken, birkaç tohum için risk almaktan kaçınmaz.

 

Balıkçı, İstanbul’da bulamadığı tohumları Paris ve Londra’dan sipariş eder. Sicilya’dan fidanlar getirtir. 1965 yılına dair bir irsaliye faturası ta Avustralya’ya kadar uzandığını, oradan farklı tohumlar sipariş ettiğini belgeliyor. Bu siparişler için yazdığı mektuplar yabancılar tarafından o kadar beğeniliyormuş ki, şirketlerde yüksek sesle okunuyormuş.

 

 

Balıkçı sadece kendisi ekmez; tohumları, fideleri, saksıları elden ele dağıtır. En çok da turunçgiller konusuna önem verir; Bodrum’un yerlilerini mandalina, portakal ekmeye teşvik eder. Bodrum’u 18 farklı turunçgil çeşidiyle tanıştırır. Asıl derdi memlekete, C vitamini zengini “greypfrut”u (sonradan dilimize greyfurt olarak yerleşmiştir) sokmaktır. Bu alanda o kadar uzmanlaşır ki, yıllarca elden ele dolaşıp sonra kaybolan, el yazısı, 300 sayfalık bir rehber kitap yazar. Kocaman bir coğrafyaya, Finikeli, Antalyalı çiftçilerden gelen sorulara tek tek cevap verir.

 

İzmir’e gittiği zamanlar hava durumunu takip eder. Telgraf çeker haber eder. “Tohumları örtün,” der, “hamamın önündeki ağaçları kesmişler, tohumlarını almıştınız değil mi?” diye sorar. Orada da boş durmaz, Kordon’u ağaçlandırır, Fuar alanına zengin bir çiçek bahçesi kazandırır.

 

 

Turunçgiller bir yana Bodrum’u daha önce oralarda görülmemiş bitkiler ve çiçeklerle donatır. Gölgesinin güzelliğiyle bilinen “bella sombra”ları eker. Bodrum’un okaliptüsleri, palmiyeleri, hurmaları, zakkumları, mimozaları, nar gibi yanan begonvilleri hep onun ellerinden doğar. Çarkıfelek yapraklı Kuzey Amerika çilili kokitos’lar, kurşuni taraklı brahea’lar ve daha niceleri. Kendi aldığı notlara göre tam 45 çeşit tohum ve fide getirmiştir. Bugün Bodrum’un peyzajının doğal parçası olarak gördüğümüz tüm flora aslında biraz da onun eseridir.

 

Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum’a ve güney illerinin tarımına yaptığı büyük katkı bugün pek bilinmese de, ektiği ağaçların yerinde reklam panoları, çiçeklendirdiği bahçelerin yerinde yazlık siteler yükselse de verdiği emek yerini bulmaya devam ediyor. Ektiği tohumlar lodosla, meltemle, keşişlenerek, köyden köye, koydan koya yayılmaya devam ediyor.

 

Fotoğraflar: Ara Güler ve arşiv